[ORIGINAL ARTICLE] Woman in public transport: Comparing the psychological symptoms of women experiencing and not experiencing sexual victimization in public transport [TR]
Toplu taşımada kadın: Toplu taşımada cinsel mağduriyet yaşayan ve yaşamayan kadınların psikolojik belirtilerinin karşılaştırılması
Özge Karabulut, Özden Yalçınkaya Alkar
Received Jul 16, 2018, Accepted Sep 28, 2018
https://doi.org/10.5455/kpd.2602443828092018m000006 Pages: 1-16

Abstract | Öz

EN
Sexual victimization in public transport is a significant social problem strived for its solution at the present time. This research was conducted to examine whether or not experiencing sexual victimization in public transport has an effect on psychological symptoms, and offer a perspective about this issue. The sample of the study consists of 220 female participants (110= experienced sexual victimization in public transport, 110= not experienced sexual victimization in public transport). In the study, Brief Symptom Inventory (BSI), Impact of Event Scale-Revised (IES-R), The State Anxiety Inventory, The Fear of Crime Scale, General Self Efficacy (GSE) Scale, and Rosenberg Self Esteem Scale were used. Research data were analyzed with multivariate analysis of variance (MANOVA), One- way analysis of variance (ANOVA) and descriptive statistics. The results show that women who experienced sexual victimization in public transportation, compared to women who not experienced sexual victimization in public transport, have significantly higher levels of general psychological symptoms, posttraumatic stress disorder symptoms, fear of crime, and state anxiety scores, while they have significantly lower self-esteem level. But, there was no significant difference in the self-efficacy levels between groups. The strengths, limitations, and contributions of the study were discussed in the light of the literature.
TR
Toplu taşımada cinsel mağduriyet, günümüzde çözümü için girişimlerde bulunulan önemli bir toplumsal sorundur. Bu araştırma, toplu taşımada cinsel mağduriyet yaşamış olmanın psikolojik belirtiler üzerine etkisinin olup olmadığını incelemek ve bu konu hakkında perspektif oluşturabilmek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın örneklemi 220 kadın katılımcıdan (110= toplu taşımada cinsel mağduriyet yaşamış, 110= toplu taşımada cinsel mağduriyet yaşamamış) oluşmaktadır. Çalışmada Kısa Semptom Envanteri (KSE), Olayların Etkisi Ölçeği (IES-R), Durumluk Kaygı Envanteri, Suç Mağduriyeti Korkusu Ölçeği, Genel Öz Yeterlik Ölçeği ve Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği kullanılmıştır. Araştırma verileri, çok yönlü varyans analizi (MANOVA), tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ve betimsel istatistiklerle analiz edilmiştir. Sonuçlar, toplu taşımada cinsel mağduriyet yaşayan bireylerin cinsel mağduriyet yaşamayanlara kıyasla genel psikolojik belirti düzeylerinin, travma sonrası stres bozukluğu belirtilerinin, suç mağduriyeti korkusunun ve durumluk kaygı düzeylerinin anlamlı düzeyde daha yüksek olduğunu; benlik saygısı düzeylerinin ise anlamlı derecede daha düşük olduğunu göstermektedir. Ancak gruplar arası öz yeterlik düzeylerinde farklılık olmadığı görülmüştür. Araştırmanın güçlü yönleri, sınırlılıkları ve katkıları ilgili alanyazın ışığında tartışılmıştır.

Notes Fulltext (PDF)

[ORIGINAL ARTICLE] Perceived Ability to Cope with Trauma Scale (PACT): The Turkish adaptation, validity and reliability study [TR]
Travma ile Başa Çıkabilme Algısı Ölçeğinin (TBÇA) Türkçeye uyarlanması, geçerlik ve güvenirlik çalışması
Ela Arı; Gizem Cesur Soysal 
Received Mar 14, 2019, Accepted Jun 6, 2019
https://doi.org/10.5455/kpd.2602443806062019m000007 Pages: 17-25

Abstract | Öz

EN
This study aimed to adapt “Perceived Ability to Cope with Trauma Scale (PACT)” into Turkish and to examine its psychometric properties. The sample consisted of 170 college students: 118 females and 52 males who were above 18 years old. The average age was 21.33 (sd = 3.08). The Demographic Information Form, Perceived Ability to Cope with Trauma Scale (PACT Scale), Cognitive Emotion Regulation Questionnaire (CERQ), and Ego-Resilience Scale (ERS) were used. Confirmatory Factor analysis results indicated that 20 items with two-factors had acceptable goodness of fit indices (X2= 322.59, df =165, p < .01, GFI = .85, CFI = .89, NFI = .80, RMSEA = .07). In terms of internal consistency coefficients, PACT Scale’s Cronbach alpha value was calculated as .79 and for Forward Focus subscale Cronbach alpha value was .90. and for Trauma Focus subscale it was .79. With regards to criterion-related validity, correlation coefficients among scales were significant and similar to the original study. Consequently, the Turkish version of the PACT has adequate psychometric properties. It can be used as a valid and reliable measurement tool in evaluating perceived ability to cope with trauma.
TR
Bu çalışmada travmatik olaylar ile başa çıkabilme algısını ölçmeyi hedefleyen “Travma ile Başa Çıkabilme Algısı Ölçeğinin (TBÇA)” Türkçeye uyarlanması, geçerlilik ve güvenirlik çalışmasının yapılması amaçlanmıştır. Araştırmanın örneklemini 18-35 yaş arası 118 kadın ve 52 erkek toplam 170 üniversite öğrencisi oluşturmaktadır. Katılımcıların yaş ortalaması 21.33 (SS = 3.08) olarak belirlenmiştir. Çalışmada Demografik Bilgi Formu, Travma ile Başa Çıkabilme Algısı Ölçeği (TBÇA), Ego Sağlamlığı Ölçeği (ESÖ), Bilişsel Duygu Düzenleme Ölçeği (BDDÖ) kullanılmıştır. Doğrulayıcı faktör analizi sonuçları 2 faktörlü yapıya ilişkin elde edilen uyum indekslerinin kabul edilebilir düzeyde olduğunu göstermektedir (X2= 322.59, df =165, p < .01, GFI = .85, CFI = .89, NFI = .80, RMSEA = .07). Ölçeğin Cronbach alfa iç tutarlılık katsayısı toplam puan için .79, “Gelecek Odağı” alt boyutu için .90 ve “Travma Odağı” alt boyutu için ise .79’dir. Ölçüt bağıntılı geçerliliği kapsamında elde edilen korelasyon katsayılarının ise anlamlı olduğu görülmüştür. Elde edilen bulgular, Travma ile Başa Çıkabilme Algısı Ölçeği (TBÇA) Türkçe formunun yeterli psikometrik özelliklere sahip olduğunu, travmatik olaylar ile başa çıkma becerilerine yönelik algının değerlendirilmesinde geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı olarak kullanılabileceğini göstermiştir.

Notes  Fulltext (PDF)

[ORIGINAL ARTICLE] Types of environmental stressors and social support in bipolar disorder [EN]
Bipolar bozuklukta çevresel stres türleri ve sosyal destek 
Ayman Saleh; Kemal Kuşçu; Kaan Kora
Received Mar 4, 2019, Accepted Jun 15, 2019
https://doi.org/10.5455/kpd.2602443815062019m000008 Pages: 26-33

Abstract | Öz

EN
Environmental Stressors (ES) are among the triggering factors of mood fluctuations in Bipolar Disorder (BD). This study explored the types and intensity of ESs causing mood fluctuations and whether perceived support had an influence on that relationship. In this descriptive study, 24 patients, who were diagnosed with BD type I or II within the three years prior to current study were included; and 24 Healthy Controls (HC) were matched in terms of age, sex and educational level. Life Events and Difficulties Schedule (LEDS) was used to screen for numbers, domains, and threat level of life events (stressors < 1 month) and difficulties (stressors > 1 month), as well as positive support, and negative reactions to each stressor. Screening period included one year before the first manic or hypomanic episode. Compared to HC, BD patients reported higher numbers of total life events and difficulties particularly in education, work, medical health, partner and interpersonal relationships domains. Patients were exposed to greater negative reactions from others, especially after the onset of BD. There were no differences between the groups regarding perceived social support from others. Findings highlighted the triggering effect of severe ES on BD onset, types of ES, and perceived social reaction.
TR
Bu çalışmada stresli yasam olaylarının ve zorlukların Bipolar Duygu Durum Bozukluklarındaki (BDB) etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Hastalığın öncesi ve sonrasındaki yaşam olaylarının ve zorlukların türlerinde ve şiddetinde, ayrıca kişiye verilen destekte değişiklik olup olmadığına bakılmıştır. Çalışmaya, çalışmanın başlangıç tarihinden üç yıl öncesine kadar BDB tip I ve/ya tip II tanısı almış 24 hasta katılmıştır. Yaşam Olayları ve Zorlukları Listesi (Life Events and Difficul-ties Schedule-LEDS) kullanarak, BDB tanısı konulmadan önceki yıl ve sonrasındaki yasam olaylarının (bir aydan kısa süren çevresel stres) ve zorluklarının (bir aydan uzun süren çevresel stres) sayısı, türü, şiddet derecesi, kişiye verilen olumlu ve olumsuz tepkiler ölçülmüştür. Ayrıca, yaş, cinsiyet ve eğitim seviyesi eşit olan 24 kişiden oluşturulmuş bir kontrol grubu da araştırmaya dâhil edilmiştir. Hasta grubunun, kontrol grubuna göre, daha çok stresli yaşam olayı ve zorluğuna maruz kaldığı görülmüştür. Ayrıca sorunların daha çok eğitim, iş ve tıbbi alanlarda; partnerle olan ilişkide ve kişiler arası ilişkilerde yoğunlaştığı bulunmuştur. Yasam olaylarının tehdit derecesi, BDB tanısı konulmadan önce, çok daha yüksek bulunmuştur. Her iki grup, stresli olaylarda eşit derecede olumlu destek almışlardır. Buna rağmen, BDB olan hastalar, özellikle hastalığın başlangıcından sonra, stresli yaşam olaylarının sonucunda daha çok olumsuz tepkiye maruz kalmışlardır. BDB başlamasında, stresli yasam olaylarının ve zorluklarının önemli bir role sahip olduğu görülmektedir. Ayrıca, olumsuz tepkilerin BDB açısından önemli bir sebep olabileceği düşünülmüştür.

Notes Fulltext (PDF)

[REVIEW] Family factors in the etiology of eating disorders: A current review [TR]
Yeme bozukluklarının etiyolojisinde ailesel faktörler: Güncel bir gözden geçirme
Burcu Kömürcü; İpek Şenkal Ertürk
Received Jul 19, 2018, Accepted Nov 19, 2018
https://doi.org/10.5455/kpd.2602443819112018m000009 Pages: 34-44

Abstract | Öz

EN
Eating disorders is an issue that has recently been accentuated because of high mortality rate, difficulty of its treatment and relapse risk. Anorexia nervosa is a psychological disorder characterized by a markedly low body weight, fear of gaining weight or getting fat, despite of low body weight, engaging behaviors that make it difficult to gain weight, and distorted perception of body weight and form, while bulimia nervosa is a psychological disorder characterized by overeating in a particular period of time and condition, losing control during eating, accompanied by compensatory behaviors towards losing weight. In binge eating disorder, the feeling of not being able to control eating behavior and consuming much more than most people can normally eat is seen. Etiology of eating disorders has a multifactor structure including biological, environmental, cultural, personal and familial factors. Although a lot of opinions from personal factors to family variables have been suggested to explain the reasons of eating disorders, the family plays an important role in the etiology of eating disorders in terms of psychological, systemic, relational and attachment processes. In this review, it was basically aimed to investigate the role of family in the etiology of anorexia nervosa, bulimia nervosa and binge eating disorder.
TR
Yeme bozuklukları ölüm oranlarının yüksek olması, iyileşmenin zor olması ve tekrar etme riskinin çok olması nedeniyle son yıllarda oldukça üzerinde durulan bir konudur. Anoreksiya nervoza belirgin biçimde düşük vücut ağırlığına sahip olma, kilo almaktan ya da şişmanlamaktan çok korkma, düşük vücut ağırlığına sahip olunmasına karşın kilo almayı güçleştiren davranışlarda bulunma, vücut ağırlığı ve biçimine ilişkin çarpık algıya sahip olma ile kendini gösteren bir psikolojik bozukluk iken, bulimiya nervoza, belli bir sürede ve koşulda aşırı yeme, yemek yeme esnasında kontrol kaybı ve bunlara eşlik eden kilo vermeye yönelik telafi edici davranışlarla kendini gösteren bir psikolojik bozukluktur. Tıkınırcasına yeme bozukluğunda ise yeme davranışı üzerinde kontrol sağlayamama hissi ve normalde çoğu insanın yiyebileceğinden çok daha fazlasını tüketme görülmektedir. Yeme bozukluklarının etiyolojisi biyolojik, çevresel, kültürel, kişisel ve ailesel etkileri içeren çok etkenli bir yapıya sahiptir. Yeme bozukluklarının nedenlerini açıklamak için kişisel etkenlerden aile değişkenlerine kadar pek çok fikir önerilse de aile; psikolojik, sistemik, ilişkisel süreçler ve bağlanma süreçleri bakımından yeme bozuklukları etiyolojisinde önemli bir rol oynamaktadır. Bu derleme makalesinde temel olarak anoreksiya nervoza, bulimiya nervoza ve tıkınırcasına yeme bozukluğunun etiyolojisinde ailenin rolünün incelenmesi amaçlanmıştır.

Notes Fulltext (PDF)

[REVIEW] Ethical issues specific to psychological practices with elderly people [TR]
Yaşlı bireylerle yürütülen psikoloji uygulamalarına özgü etik meseleler
Hasan Gündüz
Received Sep 16, 2018, Accepted Nov 4, 2018
https://doi.org/10.5455/kpd.2602443804112018m000010 Pages: 45-54

Abstract | Öz

EN
In recent years, along with the increasing proportion of the elderly population, psychologists in different roles, such as researchers, therapists, educators, as well as many different professions, will work more with elderly people. For this reason, psychologists who have to comply with the Ethical Principles of Psychologists and Code of Conduct published by the American Psychological Association (APA) in any psychological practice they conduct (research, therapy, etc.) will need to increase their awareness of ethical issues specific to elderly individuals. Considering serious changes and losses in the cognitive, psychological, and physical characteristics, different ethical issues may need to be paid particular attention to elderly people. In this review, based on the characteristics of elderly individuals, the ethical issues that need to be considered in psycho-logical practice were addressed under the headings of informed consent, volunteerism, privacy, confidentiality, autonomy, abuse and neglect and appropriate solutions for each issue were dis-cussed on the basis of ethical principles. Psychologists and other mental health professionals need to develop their competence to work with elderly individuals by obtaining detailed knowledge of the characteristics of them and professional ethical principles for this group in order to solve the related ethical problems properly.
TR
Son yıllarda artan yaşlı nüfus oranı ile birlikte, birçok farklı meslek grubunun yanı sıra araştırmacı, terapist, eğitimci gibi farklı rollerdeki psikologlar da yaşlı bireylerle eskiye oranla daha fazla çalışmak durumunda kalacaklardır. Bu nedenle yürüttükleri her türlü psikolojik uygulamada (araştırma, terapi vb.), Amerikan Psikoloji Birliği (APA) tarafından yayınlanan Psikologlar İçin Etik İlkeler ve Uygulama Kurallarını benimsemesi beklenen psikologların yaşlı bireylere özgü etik meselelere ilişkin farkındalıklarını da artırmaları gerekecektir. Bilişsel, psikolojik, fiziksel özelliklerinde meydana gelen ciddi değişim ve kayıplar düşünüldüğünde, yaşlı bireylere özgü dikkat edilmesi gereken farklı etik meseleler ortaya çıkabilmektedir. Bu derlemenin amacı, yaşlı bireylerin sahip olduğu özellikler temelinde psikoloji uygulamalarında dikkat edilmesi gereken etik meseleleri, bilgilendirilmiş onam, gönüllülük, mahremiyet, gizlilik, özerklik, istismar ve ihmal başlıkları altında ele almak ve etik kurallar temelinde uygun çözüm önerileri ortaya koymaktır. İlgili etik sorunların sağlıklı bir biçimde çözülebilmesi için psikologların ve diğer ruh sağlığı çalışanlarının, yaşlı bireylerin sahip olduğu özellikler ve bu gruba yönelik mesleki etik kurallar hakkında detaylı bilgi sahibi olarak bu bireylerle çalışma konusunda yetkinliklerini geliştirmeleri gerekmektedir.

Notes Fulltext (PDF)