[ORIGINAL ARTICLE] The moderated mediation role of metacognitions and ways of coping in the relationship between psychological resilience and anxiety [TR]
Psikolojik dayanıklılık ve kaygı arasındaki ilişkide üstbilişler ve başa çıkma yollarının durumsal aracılık rolü
Nurbanu Perişan, Volkan Koç
Received Dec 2, 2020, Revised Mar 7/Mar 29, 2021, Accepted Mar 30, 2021
https://doi.org/10.5455/kpd.26024438m000053 Pages: 1-15

Abstract | Öz

EN
One of the purposes of this study was to examine the relationships between anxiety, psychological resilience, ways of coping, and pathological metacognition. The second purpose was to evaluate the moderated mediating role of pathological metacognition and ways of coping in the relationship between psychological resilience and anxiety. Within the scope of the study, data was collected from 445 individuals of whom 292 (65.6%) were females and 153 (34.4%) were males. The participants completed Demographic Information Form, the State-Trait Anxiety Inventory, the Resilience Scale for Adults, the Ways of Coping Inventory and the Metacognitions Questionnaire-30. Correlation analyses were conducted to evaluate the relationships between anxiety, psychological resilience, ways of coping, and pathological metacognitions; hierarchical regression analyses were conducted to see the predictive power of the variables on anxiety and moderated mediation analyses were conducted to evaluate the moderated mediator roles of pathological metacognitions and ways of coping. According to the correlation analyses, there was no statistically significant relationship between pathological metacognitions and ways of coping. Correlation coefficients related to other relationships ranged between .10 and .61. According to the regression results psychological resilience, pathological metacognitions, and ways of coping explained 58% of the variance of anxiety. Finally, the findings indicated that pathological metacognitions had a mediating role in the relationship between psychological resilience and anxiety, and that emotional coping moderated this mediation. Taking all the findings of the current study together, it can be argued that psychological resilience, pathological metacognitions, and ways of coping are important factors in explaining anxiety and that working on these variables especially in a therapeutical context can be beneficial.

TR
Bu araştırmanın amaçlarından biri kaygı, psikolojik dayanıklılık, başa çıkma yolları ve patolojik üstbilişler arasındaki ilişkileri incelemektir. Araştırmanın ikinci amacı ise psikolojik dayanıklılık ve kaygı arasındaki ilişkide patolojik üstbilişlerin ve başa çıkma yollarının durumsal aracılık rollerini değerlendirmektir. Çalışma kapsamında 18-65 yaşları arasında 292’si kadın (%65.6), 153’ü erkek (%34.4) toplam 445 kişiden veri toplanmıştır. Katılımcılara, Demografik Bilgi Formu, Durumluk-Sürekli Kaygı Envanteri, Yetişkinler için Psikolojik Dayanıklılık Ölçeği, Başa Çıkma Yolları Envanteri ve ÜstBiliş Ölçeği-30 uygulanmıştır. Kaygı, psikolojik dayanıklılık, başa çıkma yolları ve patolojik üstbilişler arasındaki ilişkileri değerlendirmek için korelasyon analizi, değişkenlerin kaygıyı yordama güçlerini görmek için hiyerarşik regresyon analizi ve patolojik üstbilişler ile başa çıkma yollarının durumsal aracılık rollerini değerlendirmek için durumsal aracılık analizi yapılmıştır. Korelasyon analizine göre patolojik üstbilişler ve başa çıkma yolları arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. Diğer ilişkilere ait korelasyon katsayılarının .10 ile .61 arasında değiştiği görülmektedir. Regresyon analizine göre psikolojik dayanıklılık, patolojik üstbilişler ve başa çıkma yolları değişkenleri kaygıya ait varyansın %58’ini açıklamaktadır. Son olarak patolojik üstbilişlerin, psikolojik dayanıklılık ve kaygı arasındaki ilişkiye aracılık ettiği ve bu aracılık ilişkisinde duygusal başa çıkmanın düzenleyici rolünün olduğu görülmektedir. Mevcut çalışmanın sonuçlarına bir bütün olarak bakıldığında psikolojik dayanıklılığın, üstbilişsel süreçlerin ve başa çıkma yollarının kaygının önemli açıklayıcıları oldukları ve özellikle terapötik müdahalelerde söz konusu değişkenlerin çalışılmasının önemli olabileceği söylenebilir.

Notes Extended English Abstract (PDF) Fulltext (PDF)

[ORIGINAL ARTICLE] Psychotherapists’ assumptions towards their clients: A phenomenological study [TR]
Psikoterapistlerin danışanlarına yönelik varsayımları: Fenomenolojik bir araştırma
Hale Nur Kılıç Memur
Received Feb 9, 2021, Revised Mar 16, 2021, Accepted Apr 5, 2021
https://doi.org/10.5455/kpd.26024438m000054 Pages: 16-29

Abstract | Öz

EN
People encounter many factors that affect them in their lives, and they build their notions around these experiences. In this way, they have judgments and assumptions about the world. Similarly, psychotherapists can make many assumptions about their clients in their sessions. In this study assumptions of some psychotherapists as well as their perceptions, experiences, and perspectives were examined. For this purpose, 11 interview questions were prepared, and eight psychotherapists (5 females and 3 males) aged 30-39 working in various provinces in Turkey were interviewed. Transcripts of the interviews were analyzed through MAXQDA 20 software. While analyzing the data, Giorgi’s descriptive phenomenology analysis steps were followed. The experiences of the psychotherapists about their assumptions in the session processes were analyzed under the categories of “assumptions about clients”, “assumption-formation process”, and “coping with assumptions”. Perspectives of the psychotherapists towards assumptions were analyzed under the categories of “the impact of assumptions on the process”, “inferences”, and “recommendations.” The findings obtained were discussed and compared with the literature.
TR
İnsanlar, yaşantılarında kendilerini etkileyen birçok unsurla karşılaşırlar ve bunlar aracılığı ile zamanla kendilerine bir anlam dünyası inşa ederler. Böylelikle dünya ile ilgili yargılara ve varsayımlara sahip olurlar. Benzer şekilde psikoterapistler de seanslarında danışanları hakkında birçok varsayımda bulunabilirler. Bu çalışmada Türkiye’de seans alan bazı psikoterapistlerin, seanslarında sahip oldukları varsayımları süreçte ne kadar kullandıkları, bu konudaki algıları, deneyimleri ve bakış açıları incelenmiştir. Bu amaç doğrultusunda 11 adet görüşme sorusu hazırlanmış ve Türkiye’de çeşitli illerde çalışan yaşları 30-39 arasında değişen sekiz psikoterapist (5 kadın, 3 erkek) ile görüşmeler yapılmıştır. Görüşme deşifreleri MAXQDA 20 programı ile analiz edilmiştir. Veriler analiz edilirken, tanımlayıcı fenomenoloji analizlerinden biri olan Giorgi’nin adımları takip edilmiştir. Katılımcıların seans süreçlerindeki varsayımlarıyla ilgili deneyimleri “danışanlara yönelik varsayımlar”, “varsayımların oluşum süreci” ve “varsayımlarla baş etme” kategorileri altında; varsayımlara yönelik bakış açıları ise “varsayımların sürece etkisi”, “çıkarımlar” ve “öneriler” kategorileri altında incelenmiştir. Elde edilen bulgular tartışılmış ve alanyazın ile karşılaştırılmıştır.

Notes Extended English Abstract (PDF) Fulltext (PDF)

[ORIGINAL ARTICLE] Autobiographical memory characteristic regarding rejection sensitivity: A qualitative study [TR]
Reddedilme duyarlılığına ilişkin otobiyografik bellek özellikleri: Nitel yöntemli bir çalışma
Gün Pakyürek, Gamze Şen
Received Dec 13, 2020, Revised Mar 17, 2021, Accepted Apr 11, 2021
https://doi.org/10.5455/kpd.26024438m000055 Pages: 30-48

Abstract | Öz

EN
The main purpose of this study was to determine the autobiographical memory characteristics that differ in parallel with the positive or negative emotional content of the memory. Depending on this purpose, it was aimed to examine the determinants in remembering memories in depth on the axis of “self-other relationship”, “components of memory”, and “rejection sensitivity”. For this purpose, 402 participants between the ages of 18-35 (M = 21.99, SD = 3.31) participated in the study. Firstly, it was aimed to trigger the rejection experience for the autobiographical moment to be recalled later by presenting the Rejection Sensitivity Questionnaire (RSQ). In the second stage, the participants were asked to write down their first and well-remembered, both positive and negative memories of the rejection situation. In the last stage, the participants were expected to choose one of these memories and fill the Autobiographical Memory Characteristics Questionnaire (AMCQ) depending to this memory. It was found that the participants remembered positive memories more than negative ones and the expectation of acceptance was experienced more intensely than rejection anxiety in the quantitative analysis. In the inductive thematic analysis procedure used in analyzing the data: (1) the emotional content of the memory, (2) references regarding the rejection situation, (3) being rejected in relationships, (4) the needs for the self and the other, (5) the source of rejection sensitivity, and (6) the defense mechanisms triggered in case of rejection which it is seen that 6 themes became prominent. Considering the limitations in the discussion and conclusion section, variables that may be critical for future studies are proposed in line with the relevant literature.
TR
Bu araştırmanın temel amacı, reddedilme yaşantılarına ilişkin anıların olumlu ya da olumsuz duygusal içeriğine paralel olarak değişen otobiyografik bellek özelliklerinin ve anıların tematik bileşenlerinin belirlenmesidir. Bu amaca bağlı olarak, reddedilme yaşantılarının hazır hale getirilmesi sonrası hatırlanan anıların belirleyicilerinin, ‘ben-diğeri ilişkisi’, ‘anının bileşenleri’ ve ‘reddedilme duyarlılığı’ ekseninde derinlemesine incelenmesi hedeflenmektedir. Araştırmada 18-35 yaş aralığında (Ort. = 21.99, SS = 3.31) 402 katılımcı yer almıştır. İlk olarak katılımcılara Reddedilme Duyarlılığı Ölçeği (RDÖ) sunularak, daha sonra geri getirilecek otobiyografik anı için reddedilme yaşantısının tetiklenmesi amaçlanmıştır. İkinci aşamada katılımcılardan reddedilme durumuna ilişkin akıllarına ilk gelen ve iyi hatırladıkları hem olumlu hem de olumsuz anılarını yazmaları istenmiştir. Son aşamada ise katılımcılar bu anılardan birini seçmişler ve bu anıya göre Otobiyografik Bellek Özellikleri Ölçeğini (OBÖÖ) doldurmuşlardır. Yapılan nicel analizlerde katılımcıların olumlu anıları olumsuz anılara kıyasla daha fazla hatırladıkları ve kabul edilme beklentisinin, reddedilme kaygısına göre daha yoğun yaşandığı bulunmuştur. Verilerin incelenmesinde kullanılan tümevarımsal tematik analiz prosedüründe: (1) anının duygusal içeriği, (2) reddedilme durumuna ilişkin atıflar, (3) ilişkilerde reddedilen olmak, (4) benliğe ve diğerine yönelik ihtiyaçlar, (5) reddedilme duyarlılığının kaynağı ve (6) reddedilme durumunda tetiklenen savunma mekanizmaları olmak üzere 6 temanın öne çıktığı görülmektedir. Tartışma ve sonuç bölümünde, sınırlılıklar göz önünde bulundurularak, gelecek çalışmalar için kritik öneme sahip olabilecek değişkenlerle ilgili alanyazın doğrultusunda öneriler sunulmuştur.

Notes Extended English Abstract (PDF) Fulltext (PDF)

[ORIGINAL ARTICLE] A sociodemographic examination of coronavirus fear and anxiety in a Turkish sample [TR]
Türk örnekleminde Koronavirüs korkusu ve kaygısına ilişkin sosyodemografik bir inceleme
Gülşen Karaman, Zeynep Türkkan, Fatıma Nurefşan Yumuşak, Erdi Bahadır, Hüdanur Akkuzu, Nefise Ladikli
Received Jan 24, 2021, Revised Mar 19/Apr 18, 2021, Accepted Apr 26, 2021
https://doi.org/10.5455/kpd.26024438m000056 Pages: 49-68

Abstract | Öz

EN
It is crucial to determine the current state of anxiety and fear, which can be considered as psychological reactions to coronavirus. This will help in the process of predicting, understanding, and developing protective and preventive psychosocial support programs or official strategies for individual or mass psychological reactions that occur during or after the pandemic. In this study, it was examined how the level of coronavirus anxiety and fear in the Turkish sample differs in terms of sociodemographic variables. Sociodemographic Information Form, Coronavirus Anxiety Scale and the Fear of Covid-19 Scale were used to collect data. A total of 1150 people, 722 females and 428 males, between the ages of 18-73 participated in the study. The results of the analysis revealed that coronavirus anxiety and fear levels differ in terms of gender, age, education level, financial status, the presence of someone diagnosed with coronavirus in the family, duration of isolation, and employment status. The level of coronavirus anxiety and fear did not differ significantly in terms of marital status, presence of someone treated for coronavirus and someone who died for the coronavirus in the family. The findings were discussed in comparison with the international literature.
TR
Pandemi esnasında ortaya çıkan ya da sonrasında ortaya çıkabilecek bireysel veya kitlesel psikolojik tepkileri öngörme, anlama, koruyucu ve önleyici düzeyde psikososyal destek programları yahut resmi stratejiler geliştirme sürecinde, koronavirüse karşı temel psikolojik tepkiler olarak ele alınabilecek kaygı ve korkunun güncel durumunun tespiti önem taşımaktadır. Bu çalışmada, Türk örnekleminde koronavirüs kaygı ve korku düzeylerinin sosyodemografik değişkenlere göre nasıl farklılaştığı incelenmiştir. Veri toplamak için Sosyodemografik Bilgi Formu, Koronavirüs Kaygı Ölçeği ve Kovid-19 Korkusu Ölçeği kullanılmıştır. Çalışmaya 18-73 yaş aralığında, 722’si kadın ve 428’i erkek olmak üzere toplam 1150 kişi katılmıştır. Analiz sonuçları cinsiyet, yaş, eğitim düzeyi, maddi durum, aile içerisinde koronavirüs tanısı alan birinin varlığı, izolasyon süresi ve çalışma durumuna göre koronavirüs kaygı ve korku düzeylerinin farklılaştığını ortaya koymaktadır. Medeni durum, ailede koronavirüs tedavisi gören ve koronavirüsten vefat eden kişilerin varlığı açısından bireylerin koronavirüs kaygı ve korku düzeyleri anlamlı olarak farklılaşmamıştır. Elde edilen bulgular uluslararası alanyazın ile karşılaştırmalı olarak tartışılmıştır.

Notes Extended English Abstract (PDF) Fulltext (PDF)

[ORIGINAL ARTICLE] Cumulative Trauma Scale-Short Form: Examination of psychometric properties [TR]
Birikimli Travma Ölçeği Kısa Formu: Psikometrik özelliklerinin incelenmesi
Selen Eltan, Ayşe Nuray Karancı
Received Feb 17, 2021, Revised Apr 16, 2021, Accepted May 5, 2021
https://doi.org/10.5455/kpd.26024438m000057 Pages: 69-93

Abstract | Öz

EN
The aim of this study is to examine the reliability and the validity of the Turkish form of the Cumulative Trauma Scale-Short Form (CTS-S). The sample consisted of 384 participants who were over 18 years old and had experienced at least one traumatic event. The scale package included the Turkish version of the scale and the scales to be used to measure the concurrent and discriminant validity of CTS-S. Correlation analyses were conducted for testing the validity of the adapted scale. In order to measure the reliability, inter-rater reliability and internal reliability analyses were conducted. Four subscales were identified by inter-rater reliability analysis and the agreement between the raters was found to be statistically significant (κ = [.33, .77]) for the defined subscales. Cronbach’s alpha value for the scale was .74. Concurrent validity analyses indicated a significant positive relationship between CTS-S and the Impact of Event Scale-Revised and a significant positive relationship between CTS-S and the Posttraumatic Growth Inventory while correlation analysis revealed no significant relationship between CTS-S and the Social Adaptation Self-Evaluation Scale and the General Self-efficacy Scale. Based on the result of the current study, the Turkish version of the CTS-S seemed to be a reliable and valid measurement tool that can be used in trauma studies in the Turkish culture. It is recommended to use the scale with a single-factor structure and to use a negative evaluation composite score.
TR
Çalışmanın amacı Birikimli Travma Ölçeği Kısa-Formu’nun (BTÖ-K) Türkçe formunun güvenirlik ve geçerlik ölçütlerini incelemektir. Çalışmanın örneklemini 18 yaşından büyük ve en az bir travmatik yaşantıya sahip olan 384 katılımcı oluşturmuştur. Ölçek paketi BTÖ-K’nin hazırlanan Türkçe formu ile BTÖ-K’nin eş zamanlı ve ayırt edici geçerliğini değerlendirmek üzere kullanılan ölçeklerden oluşmuştur. BTÖ-K geçerlik testi için korelasyon analizleri yapılmıştır. Güvenirliğini değerlendirmek için ise, yargıcılar arası güvenirlik ve iç güvenirlik analizleri yürütülmüştür. Yargıcılar arası güvenirlik analizi ile dört alt ölçek tanımlanmıştır ve tanımlanan alt ölçekler için uzlaşma istatistiksel açıdan anlamlı (κ = [.33, .77]) bulunmuştur. Ölçeğin Cronbach alfa katsayısı tüm örneklem için .74 olarak hesaplanmıştır. Eş zamanlı geçerlik analizleri hem BTÖ-K ile Olayların Etkisi Ölçeği arasında hem de BTÖ-K ile Travma Sonrası Gelişim Envanteri arasında anlamlı ve pozitif yönde bir ilişkiye işaret ederken, ayırt edici geçerlik için yürütülen korelasyon analizleri BTÖ-K ile Sosyal Uyum Kendini Değerlendirme Ölçeği ve Genel Yetkinlik İnancı Ölçeği puanları arasında anlamlı bir ilişki olmadığını göstermiştir. Sonuçlar, BTÖ-K’nin Türk kültüründe yürütülen travma çalışmalarında kullanılabilecek güvenilir ve geçerli bir ölçüm aracı olduğunu göstermiştir. Uyarlanan ölçekte tek faktörlü bir yapının ve olumsuz değerlendirme birleşik puanının kullanılmasının uygun olacağı bulunmuştur.

Notes Extended English Abstract (PDF) Fulltext (PDF)

[ORIGINAL ARTICLE] The mediating role of problem-focused coping strategies in the relationship between hopelessness and resilience [TR]
Umutsuzluk ile psikolojik dayanıklılık arasındaki ilişkide problem odaklı baş etme stratejilerinin aracı rolü
Özlem Öztürk, Zeynep Maçkalı
Received Feb 17, 2021, Revised May 4, 2021, Accepted May 9, 2021
https://doi.org/10.5455/kpd.26024438m000058 Pages: 94-107

Abstract | Öz

EN
The objective of this study was to evaluate the relationships between hopelessness, resilience and problem focused coping strategies. The effect of hopelessness on resilience and the mediating roles of problem focused coping strategies in this relationship were also examined. The sample of the study consisted of 270 (198 females, 72 males) participants who applied to Şişli Municipality Social Support Services Directorate, public hospitals and consultancy centers for psychological support. Demographic Information Form, Beck Hopelessness Scale, The Resilience Scale for Adults and Coping Style Scale were used. It has been observed that as hopelessness levels increase, resiliency levels decrease. Also, negative relationship was found between ‘self-confident approach’, ‘optimistic approach’ and ‘seeking social support’ and hopelessness; positive relationship with resilience. Results indicated that problem focused coping strategies (seeking social support, optimistic approach, self-confident approach) has a mediator role in the relationship between hopelessness and resilience. In order to prevent the feeling of hopelessness from negatively impacting resilience, developing problem focused coping strategies, especially social support seeking behavior, may be clinically beneficial.
TR
Bu çalışmanın amacı psikolojik destek almak için başvuran kişilerin umutsuzluk düzeyleri, psikolojik dayanıklılıkları ve problem odaklı baş etme stratejileri arasındaki ilişkilerin değerlendirilmesidir. Ayrıca, umutsuzluğun psikolojik dayanıklılığa olan etkisi ve bu ilişkide problem odaklı baş etme stratejilerinin aracı rolleri incelenecektir. Çalışmanın örneklemi psikolojik destek almak için Şişli Belediyesi Sosyal Destek Hizmetleri Müdürlüğü’ne, devlet hastanelerine ve danışmanlık merkezlerine başvuran 270 (198 kadın, 72 erkek) katılımcıdan oluşmaktadır. Ölçme araçları olarak Demografik Bilgi Formu, Beck Umutsuzluk Ölçeği, Yetişkinler için Psikolojik Dayanıklılık Ölçeği ve Stresle Başa Çıkma Tarzları Ölçeği kullanılmıştır. Katılımcıların umutsuzluk düzeyleri arttıkça psikolojik dayanıklılık düzeylerinin azaldığı görülmüştür. Sonuçlara göre; ‘kendine güvenli yaklaşım’, ‘iyimser yaklaşım’ ve ‘sosyal desteğe başvurma’ ile umutsuzluk arasında negatif yönde; psikolojik dayanıklılık arasında ise pozitif yönde anlamlı ilişkiler bulunmuştur. Araştırma sonuçları umutsuzluk ile psikolojik dayanıklılık arasındaki ilişkide problem odaklı baş etme stratejilerinin (sosyal desteğe başvurma, iyimser yaklaşım, kendine güvenli yaklaşım) aracı rolü olduğunu göstermiştir. Umutsuzluk hissinin psikolojik dayanıklılığı olumsuz yönde etkilemesini önleyebilmek adına, problem odaklı baş etme stratejilerinin, özellikle sosyal destek arama davranışının geliştirilmesinin klinik açıdan faydalı olabileceği düşünülmektedir.

Notes Extended English Abstract (PDF) Fulltext (PDF)

[ORIGINAL ARTICLE] The association of early maladaptive schemas and dysfunctional schema coping modes with interpersonal dominance and submissiveness: Perceived similarity in couples [TR]
Erken dönem uyum bozucu şemaların ve işlevsel olmayan şema başetme modlarının kişilerarası baskınlık ve boyuneğicilik ile ilişkisi: Çiftlerde algılanan benzerlik
Büşra Fatma Gültekin, Miray Akyunus
Received Feb 4, 2021, Revised May 26, 2021, Accepted Jun 6, 2021
https://doi.org/10.5455/kpd.26024438m000059 Pages: 108-122

Abstract | Öz

EN
Schema Therapy Model and Interpersonal Theory of Personality have consistent developmental explanations of personality and interpersonal relationship patterns. According to the Schema Model, dysfunctional schema coping modes, as well as early maladaptive schemas, can affect relational patterns in close relationships. Moreover, the complementarity principle of the Interpersonal Circumplex Model suggests that behaviors in interpersonal relationships show reciprocity in the dominance dimension. In this study, early maladaptive schemas and dysfunctional schema coping modes in relation to dominance and submissiveness were examined in romantic relationship context. The sample of the study includes 731 (408 females and 317 males) participants aged between 18-61. The data of the study was collected via Demographic Information Form, Inventory of Interpersonal Problems-Circumplex Scales-Short Form self-report and observer version, Young Schema Questionnaire Short Form-3, and Schema Mode Inventory. Hierarchical multiple regression analyses were conducted to determine the association of dominance and submissiveness to perceived partner-dominance and perceived partner-submissiveness, while the effect of schemas and schema modes are controlled for. Depending on the results of the hierarchical regression analyses, two independent serial mediation models were proposed and tested. The results showed the mediating role of the coping schema modes (surrender and overcompensation) and one’s interpersonal problems (submissiveness and dominance), respectively, in the relationship between the disconnection schema and perceived interpersonal problems in the partner (perceived partner submissiveness and dominance). Participants perceived their partners similar to themselves in interpersonal problems. The findings were discussed within the scope of the literature and their clinical implications were evaluated.
TR
Şema Terapi Modeli ve Kişilerarası Kişilik Kuramı, kişilik ve kişilerarası ilişki örüntüsünün gelişimsel açıklaması açısından tutarlılık göstermektedir. Şema modeline göre, yakın ilişkilerde erken dönem uyum bozucu şemalarının yanı sıra işlevsel olmayan şema baş etme modları da ilişkilenme örüntüsünü etkileyebilir. Kişilerarası döngüsel modelin tamamlayıcılık ilkesi ise kişilerarası ilişkilerde davranışların baskınlık boyutunda karşılıklılık gösterdiğini öne sürer. Bu çalışmada, erken dönem uyum bozucu şemalar ve işlevsel olmayan baş etme modlarının kişilerarası baskınlık ve boyun eğicilik ile ilişkisi romantik ilişkiler bağlamında incelenmiştir. Araştırmanın örneklemini 18-61 yaş arasında 731 (408 kadın ve 317 erkek) katılımcı oluşturmaktadır. Çalışmanın verileri Demografik Bilgi Formu, Kişilerarası Problemler Envanteri-Döngüsel Ölçekleri-Kısa Formu öz bildirim ve gözlemci versiyonu, Young Şema Ölçeği Kısa Form-3 ve Şema Mod Envanteri aracılığı ile toplanmıştır. Şema alanları ve şema baş etme modlarının (aşırı telafi ve teslimci) etkisi kontrol edildiğinde, baskınlık ve boyun eğiciliğin, algılanan partner-baskınlığı ve algılanan partner-boyun eğiciliği ile ilişkisini belirlemek amacıyla çoklu hiyerarşik regresyon analizleri uygulanmıştır. Hiyerarşik çoklu regresyon analizi bulgularına göre iki bağımsız sıralı aracılık modeli test edilmiştir. Sonuçlar, kopukluk şemasının partnerde algılanan kişilerarası problemler (algılanan partner boyun eğiciliği ve baskınlığı) ile ilişkisinde sırasıyla kişinin kullandığı baş etme şema modları (teslimci ve aşırı telafi) ve kendi kişilerarası problemlerinin (boyun eğicilik ve baskınlık) aracı rolünü göstermiştir. Kişilerarası problemlerde, katılımcılar partnerlerini kendilerine benzer algılamıştır. Elde edilen bulgular alanyazın kapsamında tartışılmış ve klinik doğurguları değerlendirilmiştir.

Notes Extended English Abstract (PDF) Fulltext (PDF)

[ORIGINAL ARTICLE] Psychological adjustment, sibling relationships and perceived maternal acceptance-rejection of healthy siblings of individuals with Autism and Specific Learning Disabilities [TR]
Otizm ve Özgül Öğrenme Güçlüğü tanısı almış çocukların sağlıklı kardeşlerinin psikolojik uyumu, kardeş ilişkileri ve algıladıkları anne kabul-reddi
Esra Angın, Gülsen Erden
Received Mar 11, 2021, Revised May 19, 2021, Accepted Jun 13, 2021
https://doi.org/10.5455/kpd.26024438m000060 Pages: 123-141

Abstract | Öz

EN
The main aim of this study was to examine the potential differences in terms of perceived maternal acceptance-rejection, psychological adjustment, and sibling relations between healthy children aged 9-17 years who have siblings diagnosed with Autism Spectrum Disorder (ASD) or Specific Learning Disabilities (SLD) and who do not have siblings with neurodevelopmental disabilities. The sample of the study consisted of 138 children between the ages of 9-17. Sixty of the participants (43.5%) were male, and 78 (56.5%) were female. While 92 of the participants’ siblings had a diagnosis of ASD or SLD, 46 didn’t have any neurodevelopmental disability. Multivariate analysis of variance (MANOVA) was used to analyze the data to examine whether perceived maternal acceptance-rejection, psychological adjustment, and sibling relationships differ according to the gender of the participants and the diagnosis status of their siblings. According to the gender of the participants, it was found that girls perceived their mothers more rejecting, while boys experienced hostility and negative self-efficacy significantly in their psychological adjustment and described their relationships with their siblings as more conflicting. In addition, the dimensions of perceived maternal acceptance ‘warmth,’ ‘neglect,’ and ‘control’ differ significantly with the diagnosis of their siblings. Furthermore, the ‘warmth’ of sibling relationships, competition, self-positioning, and conflict differ significantly depending on the diagnosis status of the siblings of the participants. With this study, directive and holistic information were provided about workshops and programs for the needs of individuals with disabled siblings that might vary in terms of their gender and developmental stages.
TR
Bu çalışmanın temel amacı Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB), Özgül Öğrenme Güçlüğü (ÖÖG) tanısı olan veya herhangi bir nörogelişimsel geriliği olmayan bireylerin 9-17 yaş arasında olan ve sağlıklı gelişim gösteren kardeşlerinin annelerine ilişkin algıladıkları kabul-red düzeyi, psikolojik uyumu ve kardeş ilişkileri arasındaki olası farkları incelemektir. Çalışmanın örneklemi 9-17 yaş arasında yer alan 138 kişiden oluşmaktadır. Katılımcıların 60’ı (%43.5) erkek, 78’i (%56.5) kızdır. Katılımcıların 92’sinin kardeşinde OSB veya ÖÖG tanısı varken, 46’sının kardeşinde herhangi bir tanı yoktur. Algılanan anne kabul-reddinin, psikolojik uyumun ve kardeş ilişkilerinin araştırma katılımcılarının cinsiyeti ve kardeşlerinin tanı durumuna göre farklılaşıp farklılaşmadığının incelenmesi amacıyla verilerin analizinde çok yönlü varyans analizi (MANOVA) kullanılmıştır. Katılımcıların cinsiyetlerine göre kızların annelerini daha reddedici olarak algıladıkları, erkeklerin psikolojik uyumlarında düşmanlık ve olumsuz öz yeterliği anlamlı biçimde daha yoğun yaşadıkları ve kardeşleri ile olan ilişkilerini daha çatışmalı niteledikleri bulunmuştur. Katılımcıların kardeşlerinin tanısı ile anne kabulüne ilişkin sıcaklık, ihmal, kontrol boyutlarının anlamlı bir biçimde farklılaştığı görülmektedir. Ayrıca, katılımcıların kardeşlerinin tanı durumuna göre kardeş ilişkilerindeki sıcaklıkları, rekabet etmeleri, kendilerini konumlandırmaları ve çatışma yaşamaları anlamlı biçimde farklılaşmaktadır. Bu çalışma ile engelli kardeşi olan bireylerin cinsiyetleri, gelişimsel dönemleri ekseninde farklılaşabilecek gereksinimlerine yönelik çalışma grupları ve programları hakkında yol gösterici ve bütünsel bir bilgi sağlanmıştır.

Notes Extended English Abstract (PDF) Fulltext (PDF)